Kimi araştırmacılara göre insanoğlu saldırganlık dürtüsünü doğuştan getirir ama bunun şiddeti, şekli vesairesi elbette öğrenilen davranışlarla yakın ilişki içindedir. Çok küçük bir çocuğun saldırgan davranışlarına baktığımız zaman, temelde empati eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. Birine vurduğunda, ısırdığında ya da çeşitli şekillerde zarar verdiğinde, karşısındakini üzdüğünü ya da canının yandığını öngöremez. Sebep sonuç ilişkisi bu kadar gelişmemiştir, genelleme becerisi de öyle. O nedenle çocuk hep dener. Nasıl bir bardağı atıp kırdığında “Aa! bardak kırıldı bakalım bu tabak ne olacak? “deyip kendince deneyler yapıyorsa, “Ali”nin oyuncağını aldım, ısırdım, ağladı. Bakalım, Ayşe’nin tepkisi ne olacak?” deneyini de pekala yapabilir. Yine kontrol eksikliği bu durumu doğurabilir. Dil gelişimi de henüz yeterli olmadığı için dürtüsel olarak o anda yapmak istediği şey engellenirse ya da hoşuna gitmeyen bir şeyle karşı karşıya kaldığında ilkel tepkileri ortaya çıkacaktır. Daha başka türlüsünü beklemek ondan yetişkin davranışı beklemektir ama bu öğrenmeyle açığa çıkar. Söz gelimi birine zarar vermek isteyebiliriz, o an şiddetle isteyebiliriz ama ahlaki anlayışımız buna müsaade etmeyebilir. Toplumda bu davranışının kabul görmeyeceği bize öğretilmiştir ama bir çocuk bu düşüncelerden bağımsız tamamen içgüdüsel ve anını kurtarmak adına saldırganca bir tutum sergiler. Çocuklar egosantriktir. Yani benmerkezcidir.
Gelelim böyle durumlarda ne yapmalıyız sorusuna. Aslında cevap yukarıda, başta da söylediğim gibi çocuk yanlış bir davranışta bulunduğunda bunun kabul görmediğini bilmeli ama bunu yaparken çok stratejik olmak gerekiyor. “Bak öyle oldu. Böyle oldu. Sakın bir daha görmeyeceğim. “şeklinde değil, önce onun duygusunu ona yansıtmak lazım. Yani “Biliyorum sen oyuncağının alınmasına sinirlendin. Çok normal, seni anlıyorum ama arkadaşımıza vuramayız. ” demek yerinde bir davranış olacaktır. Şimdi böyle çocuk kitapları var ne olursan, ne yaparsan yap seni seveceğim alt metinli. Onlardan alınması lazım bence her çocuğun kitaplığında olmalı. (Akıllı Tilkinin Masalı/ Debi Gliori /İş Bankası Kültür Yayınları) Kahramanımız türlü türlü yaramazlıklar yapıyor ama annesi hep öyle olsan da, böyle yapsan da seni hep seveceğim diyor. Ama bu çocuğa yaptığının yanlış olduğunu söylemesine engel değil.
Küçük çocuklar bir arada oyun oynamazlar. Birlikte Oyun ve paylaşımın gelişimine baktığımızda 4 yaşları buluyor. Aşama aşama tabii ki ama önceleri yaşıtları bir araya getirdiğinizde aynı ortamda ama ayrı vakit geçirdiklerini görürsünüz. Bazen bir araya gelirler, işte o anda bir yetişkinin orada olması şart. Çünkü illa bir itişme çıkar. Biri birinin oyuncağını elinden alma deneyi yapar. O yüzden çocuklardan hep bir adım önde olup kriz anının yaklaştığının kokusunu almalı ebeveyn ve hemen kontrolü eline alıp onun gözetiminde bir oyun kurulmalı, bir tanesi ortamdan uzaklaştırılmalı ya da dikkati başka bir şeye çekilmeli. Yine parkta, tv’de fırsat bulduğumuz her yerde “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” yapılmalı. Çocuğun şahit olduğu bir sahne varsa, anı değerlendirip “Böyle yapmamalıyız, arkadaşlarımıza vurmamalıyız…” subliminal mesajları verilmeli. Çocuk biraz büyüdüğünde, artık meyveleri toplamanın zamanıdır deyip, olası her olaya müdahale etmemek ve ona problemi çözmesi için fırsat vermek lazım ama bebekken onun kahramanı olabiliriz.
One Comment Kendi yorumunu ekle