Ela’yla saklambaç oynamaya çalışıyoruz ama mümkün değil ki. Hep ebe olmak istiyor bir kere. “Canıma minnet çocuğum.” diyorum ama bu seferde 3 e kadar sayıyor ” bi iki üş” saklanamıyorum ki. Haydi bir şekilde saklanmayı başardım diyelim bu seferde bulamıyor. Endişeyle ” Benim Seyinim neerrde yook” diyor. Bu böyle olmayacak dedim. Kolay yerlere saklanmaya başladım. Beni bulduğundaki sevinci, kendiyle duyduğu gurur inanılmaz. “Sen ebe ol” deyince tamam deyip yine gözlerini kapatınca anladım ki aslında saklanıyor. Çocuklar kendilerinin göremediği bir şeyi başkalarının da göremediğini düşünür. İşte egosantrizmin dibi. Keşke gözlerimi kapatınca ben de görünmez olsam.
Şimdilerde çok oynanmıyor bu oyun. Oysa en eski sokak oyunlarından değil midir saklambaç? Evlerde oynansın en azından. Ekransız aile saatlerinde birlikte oynanabilecek nostalji kokan bir oyun. Bu tür oyunlar sorumluluk duygusunu arttırır. Oyunla birlikte yüklendiği rolün üstesinden gelebilmek için sorumluluk bilinci gelişir. Kazanma, kaybetme gibi duyguları tatmasını sağlar. Ritmik sayma becerisi gelişir.
Bu sıralar Ela “Önüm, arkam, sağım, solum sobe. Saklanmayan ebe.” diye öğrendi ama kendince yorumlar katarak söylemeyi seviyor. Ya da hatırladığı kadarıyla söyleyince ortaya çok komik sözler çıkıyor. Saklandığında onu görmüyormuş gibi yapıyorum ve Ela neredesin? diye soruyorum. ” Burdayım.” diye cevap vermez mi? Çocuk aklı işte. Ne kadar da saf ve temizler. Birlikte saklandığımızda da babası bulsun diye saklandığı yerden çıkmaya çalışma mücadelesi de görülmeye değer. Uzun lafı kısası bu tür çocukluğumuzu çağrıştıran, unutulmaya yüz tutmuş oyunları mutlaka yavrularımıza öğretelim.
Elma dersem çık, armut dersem çıkma.