Okullar açıldı. Artık büyük bir çoğunluğun da oryantasyon sürecini geride bıraktığını düşünüyorum. Bugün okuma yazma arefesinde olan mini mini birlerimize hatta henüz bir olamayan ana sınıfı diyebileceğimiz gruba yönelik bir yazı dizisine başlamak istedim. Aslında ben konunun uzmanı değilim fakat katıldığım eğitimler ve konu hakkında okuduğum kitaplar ışığında dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Biliyorum aramızda “ Aman canım, onu da okulda öğreniversin. Okul bu yüzden var. Biz öğretmen değiliz. Şimdi yanlış bir şey öğretmeyelim.” diyenler olduğu gibi “ Zaten okulda bir sürü şey yapıyor. Bir de evde ben sıkmayayım çocuğu. Oyun oynasın. Hep ders, hep ders olmaz.” gibi iyi niyetli görüşler de olabiliyor. Temelde tam da bu noktada ayrılıyoruz zaten. Bunları bir ders, yapılması, öğrenilmesi zorunlu olan şeyler olarak görerek. Fakat çocuk öğrenmesi böyle bir şey değil.
Eğitimlerde ilk ve en önemli öğretilen şey evde destek. Zaten bu amaçla eğitimler alıyoruz. Neyi? Nasıl? Ne kadar öğretebiliriz? konusunda fikir sahibi olmak için. Bu eğitimleri çocuk henüz okuma yazma derslerine başlamadan alıyoruz ki ne zaman, ne yapacağımızı bilelim. Bir de çocuk okulda bir şeyler öğreniyor ama pratik yapacak vakti evde daha çok olduğu için bizlerin desteği çok önemli. Ülkemizde bu tarz eğitimler var mı okul bünyesinde çok emin değilim ama toplantıdan bol bir şey yok. Her şeyi kolaylıkla öğretmenlerimizin sırtına yüklediğimiz için bu yazıyı yazmak istedim.
Öğretmekten kastım hepimizin gözünde canlanan didaktik bir öğretim değil; oyun içerisinde çocuğun farkına dahi varmayacağı şekilde olanı. İkinci en önemli mevzu ise çocuğu sıkmadan, her çocuğun kendi gelişim temposuna, ilgi ve ihtiyaçlarına saygı duymak. Çocuğumuzun yaşına oranlı bir dikkat süresi var. Bu süreyi aşarsak zaten ilgisini canlı tutamayacağımız gibi aynı zamanda hiçbir verim alamayız ve işlerin karşılıklı bir güç mücadelesine dönüşmesi de an meselesi olabilir. O nedenle çocuktan alacağımız sinyaller doğrultusunda, onun ilgisi ışığında ilerlemek her zaman bizlere yol gösterici olacaktır.
Okuma yazmaya hazırlık denilen hadise çocuğumuz daha küçük bir bebekken başlıyor aslında. Peki biz bunun farkında mıyız? Elbette değiliz. Bizim ve bebeğimizin oyun olarak gördüğü şeylerin hepsi bilmeden de olsa bu sürece bir katkı. O nedenle kitaplara başlamak için ideal bir yaş var mı? sorusunun ne kadar gereksiz olduğunu da bir kez daha görmüş oluyoruz ve hiçbir zaman geç olmadığını da tabii. Hani hep diyoruz ya bebeğinizle konuşun. O anlamasa da konuşun. Günlük yaptığınız her şeyi bir de dillendirin diyoruz. Bebeğinizin altını açarken “ Haydi gel bezini değiştirelim, pantolonunu çıkaralım. Bakayım kaka yapmışsın. Of! burası çok pis kokmuş, silelim.”gibi. Yemek yaparken konuşun. Onun çıkardığı sesleri de taklit edin… Sahi neden söylüyoruz tüm bunları? Çünkü bebekler ve dahi çocuklar tekrarla öğrenirler. Bu tekrarlar bir süre sonra konuşmasına, daha sonrasında da okuma yazmasına vesile olacaktır. Kitaplarla başlayın. Kuklalarla, evdeki başka eşyalarla onları canlandırın. Televizyon izlemenin bile pasif değil, interaktif izleneni makbuldür. Çocuğunuzun kitaplarını hep görebileceği, kendi ulaşabileceği yerlere koyun ve beraber okuyun. Bebeğinizin dikkat süresini göz önüne alarak kısa, tek kelimeli/ cümleli kitaplar seçin. Okurken sizi bölmesine, bir sayfada durdurup fazlaca bakınmasına izin verin. Defalarca okuyun. Okuyun ki gün gelecek kendisi okuyormuş gibi yaptığında size ihtiyacı olmadan o sahneyi sanki okuyormuşcasına bebeklerine, oyuncaklarına anlatacak. Bu oyun gibi görünen şeyin aynısını şuan Ela her hafta okulda yapıyor. Haftalık olarak eve bir kitap geliyor ve biz o kitabı bir hafta boyunca ara ara okuyoruz. Okula geri götürdüğü gün öğretmenine sanki okuyormuş gibi anlatıyor.
Çok küçüklükten kum, boyalar ve suyla tanıştırın. Bir zeminin üzerine herhangi bir iz bırakmak yazmanın temeli çünkü. Bunun için baskı çalışması yapılabilir. Fırçalarla boyama yapılabilir. Sadece suyla bir zemini parmak ya da fırça ile boyamak bile ileride kazanacağı becerilerin temelidir. Yine şimdilerde okuma yazmaya hazırlık yapan çocuğunuzun öğrendiği harfleri/ kelimeleri desteklemek için kara tahtaya tebeşirle yazabilir ve eline bir fırça ve bir kova su vererek o yazdığınızın üzerinden geçerek izi silmesini sağlayabilirsiniz.
Konuşmaya devam ediyoruz bu arada. Birlikte ne yapıyorsak hiçbir fırsatı kaçırmadan konuşmaya devam ediyoruz. Çünkü çocuklar sadece konuşmada maruz kaldıkları kelimeleri yazıda anlamlandırabiliyorlar.
İyi bir dinleyici olmak okumaya başlamada çok etkilidir. Hatta en etkilisidir diyebiliriz. Okumayı öğrenmek için kelimelerin değişik seslerin bir araya gelmesiyle oluştuğunu bilmesi gerekir. Bu nedenle gözlerin kapatılıp sadece işitme yoluyla oynanacak oyunları küçüklükten itibaren oyun repertuarınıza katmanızda fayda var. Bu çocuğunuzun gözleri kapalıyken onun yanında çıkardığınız objelerin sesleri olabileceği gibi, sessizce etraftaki sesleri dinleyip adlandırmak da olabilir. İlerleyen zamanlarda yine harflerin seslerini sadece dinleyerek farkındalık oluşturmak için de kullanılabilir.
Okur yazar olabilmek için işitsel hafızaya ihtiyacımız var. Çünkü okurken çocuğun harflerin oluşturduğu sesleri hatırlamaya, okurken duyduğu kelimenin anlamını hafızasına getirmeye ihtiyacı vardır. Bunu yapmanın en iyi yollarından biri kafiyeyi kullanmaktır. Güzel olan şeyse bir kelimeye kafiye olarak bulunan kelimenin anlamlı olması gerekmez. Önemli olan çocuk o ritmi, o benzerliği fark edebiliyor mu?
Daha önce de belirttiğim gibi ülkemizde nasıl yöntemler kullanılıyor bilemiyorum. Çünkü bu süreçlerle ilgili bilgilerim hiç taze değil. Ama İngilizce zor ve şaşırtıcı bir dil. Türkçe gibi okunduğu gibi yazılan bir dil olsa işimiz daha kolay olabilirdi. Bu zorluğu bilindiğinden olsa gerek kafiye ve fonetik çok önem arzediyor ve dili öğretirken bunlar çok değerli yer tutuyor.
Okumaya başlamak için harflerin şekillerini ve o şekiller arasındaki küçük farkları da algılayabiliyor olması gerekir. Bunun içinde eşleştirme, gruplama, bulma, gösterme, sıralama becerilerinde uzmanlaşması gerekir. Çünkü işin en başındayken harflerle yapılan da temelde budur. “b” ve “d” arasındaki farkı kolayca görmesini istiyorsak o zaman daha küçükken resimli eşleştirmeler ve aradaki 5 farkı bul çalışmalarını daha sık yapmak gerekebilir. Zira çocuk için harfler başta sadece birer şekilden ibarettir.
Buraya kadar ve bundan sonra da söylemek istediğim okumak, yazmak, harfler, kelimeler vb. bunlar korkulacak şeyler değil, tam tersi çocuğunuzun o güne kadarki repertuarında biriktirdiği ve zamanı gelince de farklı şekillerde yeniden gündeme getirdiği şeyler. En azından çocuk gözünde böyle olsa her şey daha iyi olur değil mi?
O zaman bir yerden başlamak, ona bu işin eğlenceli olabileceğini göstermek dahası bu zamana kadar yaptığından çok da bir farkı olmadığını kanıtlamak gerekir. Bunu okul yapmasa da siz yapabilirsiniz. Fazladan bir masrafa girmeden, evde bulunan oyuncaklar ve materyaller, biraz da kağıt kalem ve bir makasla muhteşem oyunlar üretebilirsiniz. “Ama ben çalışıyorum.” Bu cümleyi kabul edemiyorum çünkü benim eşim de çalışıyor, hatta oldukça yoğun çalışıyor ama Ela’ya hem oyun buluyor, hem de daha önce oynadıklarımızı oynatıyor. Demek istediğim zor şeyler değil yapılanlar. Dikkat süreleri de kısa olduğu için hemen bitiyor zaten oynanan oyun. Dahası bir kere oyun üretmeye başlayınca gerisi kolaylıkla geliyor. Yeter ki başlayın.
Bu hafta bizim bir veli toplantımız vardı. Öyle toplantı dediğime bakmayın. 10 dakikalık çocuğunuzun o zamana kadarki durumu hakkında bilgi aldığınız mini bir görüşme. Öyle güzel şeyler duydum ki kızımla ilgili. Biz İngiliz arkadaşlarının bir miktar gerisinde olabileceğini düşünürken öğretmenler “Ela’nın fazlası var, eksiği yok” dediler. Nasıl bir gurur kaynağı ve bunu büyük bir iç huzuruyla söyleyebilirim ki biz Ela’yı hiç sıkmıyoruz, onun istediği kadar, istediği şekilde ve oyunlarla evde öğrenme serüvenine ortak oluyoruz. Dolayısıyla akademik olmaktan çok uzak, daha önce ne yapıyorsak aynısını yeni öğrendiği becerilere adapte ediyoruz. Doğru bir yolda olduğumuzu da bu toplantıda tescillemiş olduk. Devamı bir sonraki yazıda…
2 Comments Kendi yorumunu ekle